DİYANET İŞLERİ BAŞKANI'NIN AÇIKLAMALARINA
ve DUYARLILIĞA ZARURİ AÇIKLAMA


Muharrem BALCI - 27 Nisan 2020

Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali ERBAŞ’ın çok konuşulan açıklamaları kamuoyunda tartışmalara neden olmuştur.

İstanbul Sözleşmesi ve güvenceye aldığı Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine ilişkin görüşlerim; yazılarımda, söyleşilerimde, konferanslarımda herkesin malumudur. Sözleşme ve toplumsal cinsiyet eşitliği, İslam dünyasının başına nasıl ve ne zaman bela edildiğine dair yıllardır yazılıp çiziliyor. Özellikle yazılı ve sosyal medya şahittir.

CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine ilişkin Sözleşme) 1985 yılında, İstanbul Sözleşmesi 2011 yılında imzalanmıştır. İki uluslararası düzenlemenin güvenceye aldığı Toplumsal Cinsiyet Eşitliği 1985’ten bu yana dünya ülkelerinde uygulamadadır. Ülkemizde de İstanbul Sözleşmesinden çok önce uygulamaya girmiş, eğitimler verilmektedir. Bu eğitimler Diyanet İşleri Başkanlığı kadrolarında da verilmektedir. Söz konusu iki uluslararası düzenlemenin ortak maddelerine bakınız:

CEDAW

Madde 5/a; Her iki cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrine veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı önyargıların, geleneksel ve diğer bütün uygulamaların kökünün kazınması/ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek,

İstanbul Sözleşmesi

M. 4/1-3. Bireylerin cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi görüş veya farklı görüşe sahip olma, ulusal veya sosyal menşe, herhangi bir etnik azınlık, mülkiyet, doğum, cinsel tercih/yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, yaş, sağlık durumu, medeni durum, göçmen ya da mülteci olma, yaş veya engelinin ve diğer bir durumunun bulun- masına bakılmaksızın özellikle mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirler başta olmak üzere işbu Sözleşme hükümlerinin Taraflar tarafından uygulanması güvence altı- na alınmıştır.

Madde 10/c; "Kadın ve erkeğin rolleriyle ile ilgili kalıplaşmış kavramların eğitimin her şeklinde ve kademesinden kaldırılması ve bu amaca ulaşılması için eğitim birliğinin ve diğer eğitim şekillerinin teşvik edilmesi, özellikle ders kitaplarının ve okul programlarının yeniden gözden geçirilmesi ve eğitim ve metotlarının bu amaca göre düzenlenmesi" ile yükümlü tutmuştur. (ETCEP halen yürürlükte)

Madde 12/1. Taraflar, kadının aşağılığı iddiasına veya kadın erkek için kalıp rollere dayanan ön yargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve tüm diğer uygulamaları ortadan kaldırmak/kökünü kazımak amacıyla kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır.

Madde 12/4. Taraflar; kültür, gelenek, görenek, din veya sözde "namusun" işbu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemi için gerekçe oluşturmamasını sağlar.

Madde 42/1. Taraflar, işbu Sözleşme kapsamında yer alan herhangi bir şiddet eyleminin gerçekleşmesini müteakiben başlatılan cezai işlemlerde kültür, gelenek, din, görenek veya sözde "namus"un bu eylemlerin gerekçesi olarak görülmemesi için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alır. Bu özellikle mağdurun kültürel, dini, sosyal veya geleneksel olarak kabul gören uygun davranış normlarını veya törelerini ihlal ettiği iddialarını da içerir.

Kamuoyuna ve Dİ Başkanına ve ilgililere soralım: 20 yılı aşkın bu düzenlemelerden ve uygulamalarından habersizler midir? Haberli iseler gaflet, habersiz iseler katmerli gaflet içindelerdir.

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği yasalarla güvenceye alınıp "devlet politikası" haline gelmiş ve yıllardır uygulanırken, Dİ Başkanı’nın durup dururken bu açıklamaları yapmış olduğuna inanmıyorum. Devletin politika değiştirdiğine de inanmıyorum.

Sosyal medya tepkileri ve 1 Haziran’dan 2019'dan itibaren cemaatlerin baskısı dikkate alınarak, Sözleşmenin daha imza aşamasında bile, "gelecekte çıkacak sıkıntılara karşı" oluşturulan ve toplum nezdinde tutmayan, karşılığı olmayan Toplumsal Cinsiyet Adaleti kavramsallaştırmasının, güçlendirilerek topluma benimsetilmesi operasyonuna alet olmak istemiyorum.

Kuruluşlarından bu yana sivil toplum olamamış, doğru yanlış tüm uygulamalarında devletin/iktidarların yanında olmuş sözümona STK'ların duyarlılıklarını da önemsemiyorum.

Bad-el harabu'l Basra'yı hatırlatıyorum.

Benzer duyarlılığın(!) Şehir Üniversitesi operasyonunda da yaşandığını hatırlatırım. Üniversitenin kapanmasına evet, Üniversitenin kurucu ve sahibi Vakfın kapanmasına hayır (sıra bize de gelir endişesiyle) tutarsızlığının sahiplerini de Dİ Başkanının açıklamaları vesilesiyle tekrar kınıyorum.

Dİ Başkanı'nın vakıflara ve mallarına el koyma işlemine karşı duymadığım duyarlılığı Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde duyduğumda trajikomik bulduğumu da ifade etmeliyim.

Sonuç itibariyle, kendilerine STK adı verenlerin, yayınlanacak ve sosyal medyada yayınlanan toplu veya tekli açıklamalarındaki siyasi basiretsizliğe dikkat çekmek üzere iş bu açıklamam zaruri olmuştur.

Kamuoyuna saygılarımla sunarım.

Muharrem BALCI
27 Nisan 2020